Ankara avukat hukuk ofisimiz yerli ve yabancı müvekkillerine ülke içi ve ülke dışında temel hukuk hizmetleri, avukatlık ve danışmanlık hizmetleri vermekte olup aynı zamanda bilişim hukuku, ceza hukuku, medeni hukuk, aile hukuku, şirketler hukuku, idare hukuku, tüketici hukuku, borçlar hukuku, ticaret hukuku ve iş hukuku dahil hukukun tüm dallarında hizmet vermek ve uyuşmazlıkların sulhen veya dava yolu ile çözümlenmesine çalışmaktadır.Avukat ankara olarak hukuki sorunlarla başa çıkmanın, öncelikle sorunla karşılaşmadan gereken tedbirlerin alınmasından geçtiğine inanıyoruz ve müvekkillerimize koruyucu hukuk danışmanlığı da sağlıyoruz. Hukuk ofisimizde ticari ve şahsi hayata dair sırların gizliliği prensibi ilke edinilmiştir. Bu prensip çerçevesinde gerekli önlemler ve ihtiyaçlar sağlanmıştır. Aynı zamanda müvekkillerimiz işlerinin takibinde şeffaflık ilkemiz gereği sürekli olarak gerekli konularda bilgilendirilmekte ve konuyu en iyi şekilde beraberce çözüme ulaştırmaktayız.
Kaynak : meltemdagasan.av.tr
28 Şubat 2015 Cumartesi
27 Şubat 2015 Cuma
TV 8 'versus' Show TV
TV 8 Cem Yılmaz’ın “Pek Yakında”sından sonra Russell Crowe’un 26 Aralık’ta Türkiye ve dünya sinemalarında gösterilecek olan “The Water Diviner-Su Arayıcı”sının da televizyon hakkını satın aldı…
*Televizyon kanalları en popüler sinema filmlerinin peşine düştü
*Show TV ve TV 8, “Pek Yakında”, “Kelebeğin Rüyası”, “Düğün Dernek” ve “Patron Mutlu Son İstiyor” için kesenin ağzını sonuna kadar açtı!
*Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan’ın OSCAR ödüllü Russell Crowe’a yardımcı rollerde eşlik ettiği, Avustralya ve Türkiye’deki (Muğla ve İstanbul) mekanlarda çekimleri gerçekleştirilen “The Water Diviner-Su Arayıcı”yı da TV 8 satın aldı…
*Cem Yılmaz’ın “Pek Yakında”sının televizyon gösterim hakkını Acun Ilıcalı’nın TV 8’i satın alırken, Show TV, “Kelebeğin Rüyası” (2 milyon 158 bin seyirci), “Düğün Dernek” (6 milyon 961 bin seyirci) ve “Patron Mutlu Son İstiyor” (1 milyon 415 bin seyirci) gibi Beşiktaş Kültür Merkezi filmlerini ilk kez yayınlayan kanal olacak…
*Cem Yılmaz 2 Ekim’de sinemaseverlere sunulan “Pek Yakında”yla en çok seyirci toplayan Türk filmlerinin seviyesine ulaşmayı arzuladığını söylemişti…Bu filmler, “Recep İvedik 4” (7 milyon 369 bin seyirci), “Düğün Dernek” (6 milyon 961 bin seyirci) ve “Fetih 1453” (6 milyon 572 bin seyirci)…
*Yapımcılığını Muzaffer Yıldırım ve Cem Yılmaz’ın, yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını Cem Yılmaz’ın, baş rollerini Cem Yılmaz, Tülin Özen, Zafer Algöz, Özkan Uğur, Ozan Güven, Çağlar Çorumlu, Cengiz Bozkurt, Zerrin Tekindor, Hare Sürel, Ayşen Gruda, Ülkü Duru, Emin Gürsoy, Metin Coşkun, Tuğrul Tülek ve çocuk oyuncu Ata Berk Mutlu’nun, kostüm tasarımcılığını Gülümser Gürtunca’nın, sanat yönetmenliğini Hakan Yarkın’ın ve görüntü yönetmenliğini ise Gökhan Atılmış’ın üstlendiği, Yılmaz Erdoğan’ın konuk oyuncu olduğu “Pek Yakında”nın konusu şöyle:
“Eski bir figüran olan ve korsan DVD işinden ufak bir servet elde eden Zafer karısının boşanmak istemesi üzerine kanunsuz işlere tövbe eder. Zafer, ailesini geri kazanmak için eski sinemacı tanıdıklarından oluşan bir ekibi toparlayarak 1970’lerden bugüne raflarda tozlanan fantastik bir film projesi olan “Şahikalar-Kötülüğün Sonu” isimli filmi çekmeye soyunur. Kabiliyeti sınırlı bir ekiple yola çıkan Zafer’i komik, eğlenceli ve duygusal bir macera beklemektedir...”
*“The Water Diviner-Su Arayıcı” 26 Aralık 2014’te Türkiye, Avustralya ve Yeni Zelanda sinemalarında gösterime giriyor…Filmde OSCAR ve Altın Küre ödüllü Russell Crowe’a Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan yardımcı rollerde eşlik ediyor…
Bu filmde rol almaları önerilen Haluk Bilginer ve Kıvanç Tatlıtuğ çalışma takvimleri dolu olduğundan “The Water Diviner”ın oyuncu kadrosunun dışında kalmışlardı…
“The Water Diviner” Ocak 2015’te İtalya ve İngiltere’de, Şubat’ta Belçika, Avusturya, İsviçre, Almanya, Hollanda ve İsveç, Mart ayındaysa Danimarka sinemalarında gösterilmeye başlanacak…
İndirim Kuponları ile Ucuz Alışverişin Keyfini Çıkarın
Günümüzde internetten alışveriş hayatımızın vazgeçilmez bir parçası oldu. Yaptığımız alışverişlerde ihtiyaçlarımızı güvenilir sitelerden ve markalardan temin ederiz her zaman. Peki bu ihtiyaçlarınıza artık fazladan para ödemeniz gerekmediğini söylesek. Vitrinimo alışverişlerimizde indirim fırsatı sunuyor. Onlarca markanın farklı ürünlerinden herhangi birini temin etmek isterseniz artık vazgeçilmeziniz indirim kuponları olacak.
Vitrinimo hangi markalarda ne gibi ürünlerde indirimler sunuyor diye sorduğunuzu duyuyor gibiyim.
İndirim kuponlarına örnekler
· Bimeksten yapmış olduğunuz alışverişlerde ürün fiyatı düştüğünde farkı iade eden kampanyalı kuponlar.
· Morhibo’dan yapacağınız alışverişlerinizde %90’a varan indirimler elde edebilirsiniz.
· Boynerden gerçekleştireceğiniz alışverişlerde 100 , 250 ve 350 TL’ye varan indirimlerden yararlanabilirsiniz.
· Markafoni’den yapacağınız 100 TL ve üzeri alışverişlerinizde indirim kuponlarından yararlanmak mümkün.
Tüm bunların yanı sıra tatil, yemek, eğitim gibi aklınıza gelebilecek tüm ürünlerden indirimli faydalanma imkanı mevcut. İndirimli turlardan elde edeceğiniz avantajlar ise cebinize büyük ölçüde fayda sağlayacak.
Sadece birkaç adet örnek vererek konu hakkında fikir sahibi olmanızı istedik. Unutmamakta fayda bu indirim kuponlarının kampanya süreleri vardır. Sitemizi takip ettiğiniz sürece ünlü markaların yeni indirim kuponlarına ulaşabilirsiniz.
Vitrinimo alışveriş sitelerinde, en hesaplı alışverişi yapmanın yollarını, kupon kodları kullanmayı, kargo işlemlerini ve bir çok öğretici makaleyide sizler için hazırlayıp sunmaktadır. Popüler kuponlar, günün fırsatları ve son eklenen kuponlar seçenekleri ile ihtiyaçlarınıza en uygun indirimlerden yararlanmak mümkün.
Alışverişin en hesaplı adresi için sizide sitemize davet ediyorum.
26 Şubat 2015 Perşembe
Kızılcahamam Haber Sitesi
Ankara’nın ciğerleri olarak adlandırılan ve gerek kaplıcaları gerekse doğal güzellikleri ile meşhur olan Kızılcahamam’da ki son dakika gelişmelerini Kızılcahamam haber olarak sizlere anbean aktarmaya devam ediyoruz.
İlçedeki son dakika gelişmeleri, etkinlikleri ve kızılcahamam’a dair ne varsa sizlere doğru, dürüst ve tarafsız olarak aktaran kızılcahamamhaber.net sizlere masaüstü, tablet ve mobil cihazlardan hızlı bir şekilde ilçede ki haberlere ulaşma imkanı sunmaktadır.
Ayrıca sizlere Kızılcahamam kaplıcaları, gezilecek yerleri ve örf adetleri hakkında da bilgiler sunan sitede aradığınız her şeyi bulabilirsiniz.
Ankara Oto Kiralama
Son yıllarda büyük tercih sebebi olan rent a car sektörünün Ankara’da ki parlayan yıldızı ikra oto kiralama, müşterilerine uygun fiyat ve yüksek kaliteyi sunmaya devam ediyor.
10 yılı aşkın süredir Ankara oto kiralama hizmeti vermekte olan ikra, başkent ve çevre illere araç kiralama hizmeti sunmaktadır. Ankara şehir merkezi ve havalimanında ücretsiz araç teslimatı yapan ikra, müşterilerinin hızlı, güvenilir ve kaliteli bir oto kiralama hizmeti alabilmeleri için çalışmalarına devam etmektedir.
Ankara Esenboğaucuz oto kiralama hizmeti ile yerli ve yabancı müşterilerine düşük fiyatlarla hizmet sunan ikra, her zaman müşteri memnuniyetine önem vermekte olup, onların ihtiyaçları doğrultusunda kendilerini geliştirmeye devam etmektedir.
Stallone paraya doymuyor
*“Cehennem Melekleri 2” ve “Cehennem Melekleri 3”ten 15’er milyon dolar kazanan Sylvester Stallone “Cehennem Melekleri 4”ü 2015’e yetiştirmeye çalışıyor…
*“Cehennem Melekleri” serisi Türkiye’de her yeni bölümünde seyirci sayısını yükseltti…
*Türkiye sinemalarında ilk “Cehennem Melekleri”i 235 bin 795, “Cehennem Melekleri 2” 586 bin 850 ve “Cehennem Melekleri 3” 694 bin 415 seyirci toplamıştı…
*“Cehennem Melekleri” üçlemesine 262 milyon dolar harcandı ve dünya sinema hasılatı 786 milyon doları geride bıraktı…
*“Cehennem Melekleri 4”nde Sylvester Stallone, Pierce Brosnan ve Jackie Chan gibi aksiyon yıldızları bir araya getirilmeye çalışılıyor…
* “The Expendables 3-Cehennem Melekleri 3”e serinin daha önceki bölümlerinde rol almayan Harrison Ford, Mel Gibson (iki OSCAR ödüllü), Wesley Snipes, Antonio Banderas, Kellan Lutz gibi oyuncular/ yıldızlar transfer edilmişti…
2014’ün ilk dokuz ayında dünya çapında sinema seyircilerinin en çok ilgi gösterdiği 28 film (güncellenmiş liste)
*“Transformers: Age of Extinction-Transformers: Kayıp Çağ” Maliyet: 210 milyon dolar / Hasılat : 1 milyar 80 milyon dolar / Türkiye’de 741 bin seyirci / Fransa’da 2 milyon 343 bin 189 seyirci / Yönetmen: Michael Bay / “Transformers 5” 2016’da…
* “Maleficent-Malefiz” /Maliyet: 180 ila 200 milyon dolar (iki ayrı kaynak iki ayrı rakam veriyor) / Hasılat: 756 milyon dolar / Türkiye’de 427 bin seyirci / Fransa’da 1 milyon 955 bin 856 seyirci /Yönetmen: Robert Stromberg.
*“X-Men: Days of Future Past-X-Men: Geçmiş Günler Gelecek” / Maliyet : 200 milyon dolar /Hasılat: 746 milyon dolar / Türkiye’de 344 bin seyirci / Fransa’da 3 milyon 287 bin 735 seyirci / Yönetmen: Bryan Singer / Aynı yönetmenin “X-Men: Apocalypse” adlı filmi 2016’da…
*”Captain America: The Winter Soldier- Kaptan Amerika: Kış Askeri”/ Maliyet: 170 milyon dolar / Hasılat: 714 milyon dolar / Türkiye’de 434 bin seyirci / Fransa’da 1 milyon 868 bin 812 seyirci / Yönetmenler: Anthony Russo ve Joe Russo / Aynı yönetmenlerin “Captain America 3”ü 2016’da…
* “The Amazing Spider-Man 2-İnanılmaz Örümcek-Adam 2” /Maliyet: 200 milyon dolar / Hasılatı: 708 milyon dolar / Türkiye’de 652 bin seyirci / Fransa’da 2 milyon 314 bin 347 seyirci /Yönetmen: Marc Webb / Aynı yönetmenin “The Amazing Spider-Man 3-İnanılmaz Örümcek-Adam 3”ü 2018’de…
* “Dawn of the Planet of the Apes- Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti” / Maliyet : 170 milyon dolar / Hasılat: 698 milyon dolar / Türkiye’de 616 bin seyirci / Fransa’da 3 milyon 680 bin 79 seyirci / Yönetmen: Matt Reeves / Aynı yönetmenden yeni “Maymunlar Cehennemi” 2016’da…2016’daki film serinin dokuzuncu sinema filmi!
* “Guardians of the Galaxy-Galaksinin Koruyucuları” / Maliyet: 170 milyon dolar / Hasılat: 654 milyon dolar / Türkiye’de 346 bin seyirci / Fransa’da 2 milyon 201 bin 102 seyirci / Yönetmen: James Gunn / Aynı yönetmenden “Guardians of the Galaxy 2-Galaksinin Koruyucuları 2” 2017’de…
* “How To Train Your Dragon 2-Ejderhanı Nasıl Eğitirsin 2”/ Maliyet: 145 milyon dolar / Hasılat: 614 milyon dolar / Türkiye’de 327 bin seyirci / Fransa’da 3 milyon 147 bin 866 seyirci / Yönetmen: Dean DeBlois/ Aynı yönetmenden “How To Train Your Dragon 3-Ejderhanı Nasıl Eğitirsin 3” 2015’te…
* “Godzilla” / Maliyet: 160 milyon dolar / Hasılat: 525 milyon dolar / Türkiye’de 270 bin seyirci / Fransa’da 1 milyon 361 bin 689 seyirci /Yönetmen: Gareth Edwards / Aynı yönetmenin yeni “Godzilla”sı 2019’da…
*”Rio 2” / Maliyet: 103 milyon dolar /Hasılat: 496 milyon dolar / Türkiye’de 450 bin seyirci / Fransa’da 3 milyon 233 bin 263 seyirci / Yönetmen: Carlos Saldanha.
*”The Lego Movie-Lego Filmi” / Maliyet: 60 milyon dolar /Hasılat: 468 milyon dolar / Türkiye’de 143 bin seyirci / Fransa’da 1 milyon 513 bin 34 seyirci / Yönetmenler: Phil Lord ve Christopher Miller /Chris McKay tarafından yönetilen devamı 2017’de…
*”Lucy” / Maliyet : 40 milyon dolar / Hasılat:406 milyon dolar / Türkiye’de 848 bin seyirci / Fransa’da 5 milyon 87 bin 499 seyirci / Yönetmen: Luc Besson / Bu altın madeninin devam bölümleri bekleniyor…
*“Edge of Tomorrow-Yarının Sınırında”/ Maliyet: 178 milyon dolar /Hasılat: 369 milyon dolar / Türkiye’de 417 bin seyirci / Fransa’da 1 milyon 239 bin 848 seyirci / Yönetmen: Doug Liman.
*”Noah-Nuh: Büyük Tufan” / Maliyet: 125 milyon dolar /Hasılat: 359 milyon dolar / Türkiye’de 1 milyon 178 bin seyirci / Fransa’da 1 milyon 318 bin 800 seyirci / Yönetmen: Darren Aronofsky.
*”Teenage Mutant Ninja Turtles-Ninja Kaplumbağalar” / Maliyet: 125 milyon dolar / Hasılat: 349 milyon dolar / Türkiye’de 325 bin seyirci /Yönetmen:Jonathan Liebesman / Devamı 2016’da…
*”300: Rise of an Empire-300: Bir İmparatorluğun Yükselişi” / Maliyet: 110 milyon dolar / Hasılat: 331 milyon dolar / Türkiye’de 865 bin seyirci / Fransa’da 1 milyon 563 bin 297 seyirci /Yönetmen: Noam Murro.
* “22 Jump Street-Liseli Polisler 2” /Maliyet: 50 ila 65 milyon dolar (iki ayrı kaynak iki ayrı rakam veriyor) / Hasılat: 326 milyon dolar / Türkiye’de 44 bin seyirci / Fransa’da 463 bin 883 seyirci / Yönetmenler: Phil Lord ve Christopher Miller / “23 Jump Street” 2016’da…
*”The Fault in Our Stars-Aynı Yıldızın Altında” / Maliyet: 12 milyon dolar / Hasılat: 303 milyon dolar / Türkiye’de 308 bin seyirci / Fransa’da 960 bin 461 seyirci / Yönetmen: Josh Boone.
*”Divergent-Uyumsuz” /Maliyet: 85 milyon dolar /Hasılat: 288 milyon dolar / Türkiye’de 183 bin seyirci / Fransa’da 1 milyon 492 bin 110 seyirci / Yönetmen: Neil Burger / 2015, 2016 ve 2017’de üç yeni bölümü gösterime sunulacak…
*“Mr. Peabody & Sherman- Bay Peabody ve Meraklı Sherman: Zamanda Yolculuk” / Maliyet: 145 milyon dolar / Hasılat: 272 milyon dolar / Türkiye’de 167 bin seyirci / Fransa’da 1 milyon 492 bin 110 seyirci / Yönetmen: Rob Minkoff.
*”Neighbors-Kötü Komşular” / Maliyet: 18 milyon dolar /Hasılat: 268 milyon dolar / Türkiye’de 80 bin seyirci / Fransa’da 723 bin 290 seyirci / Yönetmen: Nicholas Stoller.
*”RoboCop” / Maliyet: 100 ila 130 milyon dolar (iki ayrı kaynak iki ayrı rakam veriyor) / Hasılat: 242 milyon dolar / Türkiye’de 134 bin seyirci / Fransa’da 681 bin 869 seyirci / Yönetmen: José Padilha / “RoboCops” 2017’de…
*”Hercules-Herkül: Özgürlük Savaşçısı” / Maliyet: 100 milyon dolar / Hasılat: 225 milyon dolar / Türkiye’de 391 bin seyirci / Fransa’da 709 bin 353 seyirci / Yönetmen: Brett Ratner.
*”Non-Stop” / Maliyet: 50 milyon dolar / Hasılat: 220 milyon dolar / Türkiye’de 122 bin seyirci / Fransa’da 1 milyon 233 bin 868 seyirci / Yönetmen: Jaume Collet-Serra
* “Qu'est-ce qu'on a fait au Bon Dieu?-Bunu Hak Etmek İçin Ne Yaptık Tanrım? - Sürpriz Damatlar” / Maliyet: 13 milyon dolar / Hasılatı: 209 milyon dolar / Türkiye’de 17 bin seyirci / Fransa’da 12 milyon 80 bin 541 seyirci / Yönetmen: Philippe de Chauveron.
*”Need for Speed-Hız Tutkusu” / Maliyet: 66 milyon dolar /Hasılat: 203 milyon dolar / Türkiye’de 233 bin seyirci / Fransa’da 464 bin 606 seyirci / Yönetmen: Scott Waugh.
*”Expendables 3-Cehennem Melekleri 3” / Maliyet: 90 milyon dolar / Hasılat: 204 milyon dolar / Türkiye’de 694 bin seyirci / Fransa’da 960 bin 275 seyirci /Yönetmen: Patrick Hughes / Baş rollerinde Sylvester Stallone , Pierce Brosnan ve Jackie Chan’in olacağı ”Expendables 4-Cehennem Melekleri 4” 2015’e yetiştirilmeye çalışılıyor…
*”The Other Woman-Öteki Kadın” / Maliyet: 40 milyon dolar / Hasılat: 194 milyon dolar / Türkiye’de 86 bin seyirci / Fransa’da 804 bin 954 seyirci / Yönetmen: Nick Cassavetes…
Sylvester Stallone: film film ücretleri
Yıldızın serveti 275 milyon dolar olarak hesaplanıyor.
*”The Party at Kitty and Stud’s” (1970’in porno filminden) 200 dolar.
*”Death Race 2000-Ölüm Yarışı 2000” (1975) 700 dolar.
*”Rocky”den (1976) 23 bin dolar.
*”Rocky 3”den (1982) 7 milyon dolar.
*”First Blood-İlk Kan”dan (1982) üçbuçuk milyon dolar.
*”Staying Alive-Yaşıyorum” (1983) 10 milyon dolar.
*”Rhinestone-Zirvede” (1984) dört milyon dolar.
*”Rocky 4” (1985) 12 milyon dolar.
*”Over the Top-Kartal” (1987)12 milyon dolar.
*”Rambo 3” (1988) 16 milyon dolar.
*”Lock Up-Hürkan” (1989) 15 milyon dolar.
*”Tango & Cash-Tango ve Cash” (1989) 15 milyon dolar.
Yıldızın serveti 275 milyon dolar olarak hesaplanıyor.
*”The Party at Kitty and Stud’s” (1970’in porno filminden) 200 dolar.
*”Death Race 2000-Ölüm Yarışı 2000” (1975) 700 dolar.
*”Rocky”den (1976) 23 bin dolar.
*”Rocky 3”den (1982) 7 milyon dolar.
*”First Blood-İlk Kan”dan (1982) üçbuçuk milyon dolar.
*”Staying Alive-Yaşıyorum” (1983) 10 milyon dolar.
*”Rhinestone-Zirvede” (1984) dört milyon dolar.
*”Rocky 4” (1985) 12 milyon dolar.
*”Over the Top-Kartal” (1987)12 milyon dolar.
*”Rambo 3” (1988) 16 milyon dolar.
*”Lock Up-Hürkan” (1989) 15 milyon dolar.
*”Tango & Cash-Tango ve Cash” (1989) 15 milyon dolar.
*”Rocky 5” (1990) 15 milyon dolar.
*”Oscar-Kızıma Dokunma!” (1991) 15 milyon dolar.
*”Cliffhanger-Dağcı” (1993) 15 milyon dolar.
*”Demolition Man-Cezalandırıcı” (1993) 15 milyon dolar.
*”The Specialist-Uzman” (1994) 12 milyon dolar.
*”Judge Dredd-Yargıç” (1995) 15 milyon dolar.
*”Assassins-Suikast Çemberi” (1995) 15 milyon dolar.
*”Daylight-Gün Işığı” (1996) 17 buçuk milyon dolar.
*”Cop Land-Güçlüler Bölgesi” (1997) 60 bin dolar.
*”Driven-Yarışçı” (2001) 20 milyon dolar.
*”D-Tox” (2002) 20 milyon dolar.
*“The Expendables 2-Cehennem Melekleri 2” (2012) 15 milyon dolar.
*“Bullet to the Head-İntikam Kurşunu” (2012)12 milyon dolar.
*“Escape Plan-Kaçış Planı” (2013) 10 milyon dolar.
*”The Expendables 3-Cehennem Melekleri 3” (2014) 15 milyon dolar.
*”Oscar-Kızıma Dokunma!” (1991) 15 milyon dolar.
*”Cliffhanger-Dağcı” (1993) 15 milyon dolar.
*”Demolition Man-Cezalandırıcı” (1993) 15 milyon dolar.
*”The Specialist-Uzman” (1994) 12 milyon dolar.
*”Judge Dredd-Yargıç” (1995) 15 milyon dolar.
*”Assassins-Suikast Çemberi” (1995) 15 milyon dolar.
*”Daylight-Gün Işığı” (1996) 17 buçuk milyon dolar.
*”Cop Land-Güçlüler Bölgesi” (1997) 60 bin dolar.
*”Driven-Yarışçı” (2001) 20 milyon dolar.
*”D-Tox” (2002) 20 milyon dolar.
*“The Expendables 2-Cehennem Melekleri 2” (2012) 15 milyon dolar.
*“Bullet to the Head-İntikam Kurşunu” (2012)12 milyon dolar.
*“Escape Plan-Kaçış Planı” (2013) 10 milyon dolar.
*”The Expendables 3-Cehennem Melekleri 3” (2014) 15 milyon dolar.
25 Şubat 2015 Çarşamba
En kanlı 24 saat: “Fury”
Dört OSCAR kazanan “The Departed-Köstebek” ve üç OSCAR elde eden “12 Years a Slave-12 Yıllık Esaret”in de yapımcıları arasında bulunan Brad Pitt yeni filmi “Fury”nin çekimleri öncesinde 91 yaşındaki İkinci Dünya Savaşı gazisi tankçı Peter Comfort’un savaş tecrübelerinden yararlandı…
Angelina Jolie & Brad Pitt çifti, ikisi de İkinci Dünya Savaşı gazisi olan, 97 yaşında vefat eden Louis Zamperini ve halen 91 yaşını sürdüren Peter Comfort’a gösterdikleri ilgi ve saygıyla büyük takdir topladı ; toplamaya devam ediyor…
Brad Pitt’in eşi Angelina Jolie’nin yönettiği ve 25 Aralık 2014’te gösterime sunulacak olan, 65 milyon dolar bütçeli “Unbroken” adlı film ise 2. Dünya Savaşı’nda ABD Hava Kuvvetleri’nin bombardıman uçaklarında görev alan ve uçağı Pasifik’te düşünce Japonlara esir düşen savaş gazisi Louis Zamperini’nin (doğumu: 26 Ocak 1917- ölümü: 2 Temmuz 2014) öyküsünü konu alıyor…Angelina Jolie, Louis Zamperini’yle bir araya gelmiş, onun tecrübelerini kendisinden dinlemiş ve ölümü üzerine bundan duyduğu derin kederi paylaşan bir mesaj yayınlamıştı…”Unbroken” yazar Laura Hillenbrand’ın aynı adlı belgesel kitabından (2010) beyazperdeye uyarlandı…
6 Haziran 1944’teki Normandiya Çıkartması’ndan sağ çıkmayı başaran Peter Comfort, “The Lavender Hill Mob” (1951),” The Bridge on the River Kwai” (1957) , “Star Wars” (1977) ve “Little Dorrit” (1988) filmlerindeki oyunculuğuyla ve “The Horse's Mouth” (1958) adlı filmdeki senaryosuyla beş kez OSCAR’a aday olan ve “Kwai Köprüsü”yle Altın Küre ile OSCAR’ı kazanan, 1980’de ayrıca bir onur OSCAR’ına layık bulunan oyuncu Alec Guinness’in (1914-2000) hayranı…Alec Guinness, “Star Wars” (1977) ve “Little Dorrit”le Altın Küre adaylığı da elde etmişti…
“Fury”nin 19 Ekim 2014 Pazar gecesi Londra’da yapılan ilk gösteriminde eski tankçı Peter Comfort, Brad Pitt kadar ilgi görmeyi başardı…
24 Ekim 2014’te Türk sinemaseverlere sunulacak olan ve çekimlerinin tamamı İngiltere’de gerçekleştirilen “Fury-Hiddet”in (iki saat 14 dakika uzunluğundaki) konusu Nisan 1945’te Avrupa’da o güne kadar görülmüş en kanlı ve yıkıcı savaşın son perdesinde / günlerinde geçiyor…Film 24 saatlik bir zaman dilimini konu alıyor…
David Ayer “Hiddet”in senaryo yazarı ve yönetmeni…Baş rollerde yapımcılığıyla OSCAR kazanan Brad Pitt , Shia LaBeouf ve dört OSCAR ödüllü Clint Eastwood’un oğlu Scott Eastwood var…Brad Pitt filmin yapımcıları arasında yer alıyor…Brad Pitt, dört OSCAR kazanan “The Departed-Köstebek” ve üç OSCAR elde eden “12 Years a Slave-12 Yıllık Esaret”in de yapımcıları arasında bulunuyordu…
“Hiddet”in konusu:
Nisan 1945’te Ruslar Berlin’e girmek, Adolf Hitler, en yakınları ve pek çok fanatik Alman onların eline canlı geçmemek için intihar etmek üzeredir…
Nisan 1945’te Ruslar Berlin’e girmek, Adolf Hitler, en yakınları ve pek çok fanatik Alman onların eline canlı geçmemek için intihar etmek üzeredir…
Parkinson hastalığı ilerleyen ve çeşitli uyuşturucu maddeler kullanarak ayakta duran Hitler Almanya’ya giren yabancı orduların eline hiçbir şeyin sağlam olarak geçmemesi için tüm ülkenin baştan başa imha edilmesini, yakılıp yıkılmasını emretmiştir…
Nisan 1945’te Almanya’nın kalbini ele geçiren Ruslar, 1941’den itibaren işgalci Alman askerlerinin Rus kadınlarına uyguladığı toplu tecavüz kampanyasına aynı şiddetle ve hiddetle karşılık vermektedir; yetişkin Naziler öldüğünden beyni yıkanmış fanatik Nazi çocuklardan oluşan Alman orduları cepheye sürülmüş, bu çocuklar Hitler’in sonunu birkaç saat geciktirebilmek uğruna hayatlarını delicesine feda etmektedir…
Amerikalılar Atom Bombasını Almanya’ya atmak için geliştirmiş, ancak planlama, geliştirme, üretim ve deneme aşamaları bir türlü istendiği hızda olmamıştır…
Atom Bombası’nın insan üzerine atılması Ağustos 1945’te Japonya’yı ve Japonları kayıtsız şartsız teslime razı etmek için kullanılacaktır…Böylece Japonya’ya yapılacak istila harekatında ölecek birkaç milyon Amerikalı askerin hayatı kurtarılacaktır…
Naziler tarihin ilk balistik füzelerini geliştirerek düşmanlarının üzerine yollarken, geliştirdikleri tarihin ilk jet uçağının seri üretimini, Almanya’nın tamamı bombardıman altında olduğundan, yapamamışlardır…
Alman roket bilimcilerin çoğunluğu aileleriyle birlikte Amerikalılara teslim olmak üzeredir; Bu kişiler ABD’de yeni ve güzel bir yaşama başlayacaklar ve gelecekte Amerikan Uzay Programı’nı yöneteceklerdir…
Nazilerin 7 milyon Yahudiyi, yarım milyon Çingeneyi, muhalifleri, savaşta ele geçen tutsakları ve eşcinselleri toplu kıyıma uğrattığı toplama & imha kamplarında hayatta kalan az sayıda insan Rus-Amerikan-İngiliz orduları tarafından bir bir kurtarılmaktadır…
Avrupa’nın büyük bölümü enkaz, moloz yığınına dönüşmüştür, pek çok yerde taş taş üstüne kalmamıştır…
Bir Sherman tankının içine sığınmış ve Nazi Almanya’sının kalbine ulaşmış olan beş Amerikalı asker, Nazilerin bin yıl süreceğini ilan ettiği ancak sadece 12 yıl ayakta kalabilen Şiddet ve Terör İmparatorluğu’nda, savaşın bu son birkaç gününde kim vurduya gitmemek için olağanüstü bir çaba harcar…
Çeşitli kaynaklara göre 68 ila 80 milyon dolarlık orta çaplı bütçeye sahip “Fury-Hiddet” 19 Ekim’de Londra Film Festivali’nde gösterildi…
“Hiddet”in oyuncularından Brad Pitt, “Ocean’s Eleven”dan 30, “Mr. & Mrs. Smith”den 20, “Meet Joe Black”, “Fight Club”, “Spy Game” ve “Troy-Truva”dan 17 buçukar milyon dolar elde etmişti…
“Hiddet”in oyuncularından Shia LaBeouf, “Wall Street: Money Never Sleeps”tan 8 milyon dolar, “Transformers: Dark of the Moon”dan 15 milyon dolar kazanmıştı…
“The Fury”
Brian De Palma’nın yönettiği Kirk Douglas ve John Cassavetes gibi çok yetenekli oyuncuların olduğu “The Fury” (1978) Kasım 1981’de “Gizli Kuvvet” adıyla Türkiye sinemalarında gösterilmişti…
Brian De Palma’nın yönettiği Kirk Douglas ve John Cassavetes gibi çok yetenekli oyuncuların olduğu “The Fury” (1978) Kasım 1981’de “Gizli Kuvvet” adıyla Türkiye sinemalarında gösterilmişti…
“Salinger” Belgeseli ve “The Big Red One”
Dünya çapında yaklaşık 100 milyon insanın okuduğu tahmin edilen “The Catcher in the Rye-Çavdar Tarlasında Çocuklar”ın (1951) yazarı Jerome David Salinger’ı (1919-2010) konu alan “Salinger” adlı belgesel 10 yıllık emek ve iki milyon dolarlık bütçeyle gerçekleştirilmişti…Belgesel için inanılmaz bir detektiflik çalışmasıyla Salinger ile ilgili gizli kalmış her tür bilgi,belge,anekdot, anı kırıntısına ulaşılmaya çalışılmıştı…
Dünya çapında yaklaşık 100 milyon insanın okuduğu tahmin edilen “The Catcher in the Rye-Çavdar Tarlasında Çocuklar”ın (1951) yazarı Jerome David Salinger’ı (1919-2010) konu alan “Salinger” adlı belgesel 10 yıllık emek ve iki milyon dolarlık bütçeyle gerçekleştirilmişti…Belgesel için inanılmaz bir detektiflik çalışmasıyla Salinger ile ilgili gizli kalmış her tür bilgi,belge,anekdot, anı kırıntısına ulaşılmaya çalışılmıştı…
Belgeselde Salinger’ın 1944 ve 1945 yıllarında travma geçirmesine yol açan, Normandiya Çıkartmasından Nazi Almanyasının merkezine kadar yaptığı yolculuğun ( İkinci Dünya Savaşı cehennemindeki tanıklıklarının) tüm yaşamını değiştirmesi de konu ediliyordu.Salinger savaştan çok yıllar sonra bile yanan,yanmakta olan insan etinin feci kokusunu burnundan atamadığını söylemişti.Normandiya Çıkartması, Ardennes’lerdeki Nazi karşı saldırısı, Dachau Toplama ve İmha Kampında gördükleri Salinger’ın akıl sağlığını bozmuş ve bir süre hastahanede yatmasına neden olmuş…
Bilindiği gibi Nobel ve Pulitzer ödüllerini kazanmış Ernest Hemingway’in savaş muhabiri olan üçüncü karısı (1940-1945 arasında evliydiler) Martha Gellhorn da (1908-1998) Almanların Dachau toplama kampında işlediği insanlık suçlarını gördükten sonra büyük bir travma geçirmişti…Normandiya çıkartmasına ve Fransa’nın Alman işgalinden kurtarılmasına tanık olan yönetmen ve senaryo yazarı Samuel Fuller da (1912-1997) orada gördüklerini Türkiye sinemalarında “Ölüme Koşanlar” adıyla gösterilen “The Big Red One” adlı filmine aktarmıştı; 1980’de tüm dünyada ne yazık ki 49 dakikası kesilerek gösterime sunulan film tam uzunluğuna( 2 saat 42 dakika) 2004’te kavuşabilecekti ve bu haliyle gösterime sunulduğunu yaratıcısı Samuel Fuller göremeyecekti.
24 Şubat 2015 Salı
“Ölü Adamlar Hikayelerini Anlatamaz” 2017’de
“Alice Harikalar Diyarında”dan (2010) 50 milyon dolar, “Karayip Korsanları: Gizemli Denizlerde”den (2011) 55 milyon 500 bin dolar ücret alan Johnny Depp, “Alice in Wonderland: Through the Looking Glass” ve “Karayip Korsanları: Ölü Adamlar Hikayelerini Anlatamaz” ile dönüyor…
4 Ağustos 2014’te çekimleri başlatılan ve 27 Mayıs 2016’da gösterime sunulacak olan “Alice in Wonderland 2-Alice in Wonderland: Through the Looking Glass”da (yönetmen: James Bobin) 200 milyon dolara malolan ve dünya sinemalarında 1 milyar 24 milyon dolar elde eden “Alice in Wonderland-Alice Harikalar Diyarında”nın (2010) yıldızları Johnny Depp ve Mia Wasikowska bir kez daha bir araya getirildi…
“Alice in Wonderland 2-Alice in Wonderland: Through the Looking Glass”ın oyuncu kadrosunda “Borat: Cultural Learnings of America for Make Benefit Glorious Nation of Kazakhstan” filmiyle oyuncu dalında Altın Küre kazanan ve yine bu filmle senaryo yazarı dalında OSCAR adaylığı elde eden Sacha Baron Cohen de bulunuyor…
İlk dört bölümü 915 milyon dolarlık bir yapım bütçesiyle gerçekleştirilen ve dünya çapında 3 milyar 729 milyon dolar hasılat sağlayan “Karayip Korsanları”nın beşinci bölümü “Karayip Korsanları: Ölü Adamlar Hikayelerini Anlatamaz” ise ilk “Karayip Korsanları”ndan (2003) 14 yıl sonra beyazperdelere yansıtılacak…
Dört “Karayip Korsanları” filmi 11 OSCAR adaylığına ve ikinci bölümün kazandığı yılın en iyi görüntü efektleri OSCAR’ına sahip oldu…
“Alice in Wonderland-Alice Harikalar Diyarında”, ikinci ve dördüncü “Karayip Korsanları”yla birlikte dünya çapında bir milyar dolardan fazla sinema salonu hasılatı elde eden 19 film arasına adını yazdırdı…
Johnny Depp ilk “Karayip Korsanları”ndaki yorumuyla OSCAR adayı olmuştu…“Finding Neverland-Düşler Ülkesi” ve “Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street-Sweeney Todd: Fleet Sokağı’nın Şeytan Berberi”yle de OSCAR adaylığı elde eden Johnny Depp, “Karayip Korsanları”nın ilk bölümünden 10, ikinci bölümden 20, dördüncü bölümden 55 buçuk milyon dolar kazanmıştı…
Orlando Bloom “Karayip Korsanları”nın ikinci ve üçüncü bölümünden 11 milyon 900’er bin dolar ücret alırken, Keira Knightley üçüncü bölümden beş milyon dolar elde etmişti…
“Karayip Korsanları”nın ikinci bölümü Türkiye sinemalarında 1 milyon 5 bin, üçüncüsü 970 bin, dördüncüsüyse 1 milyon 171 bin seyirciye ulaşmıştı…
Quentin Tarantino’nun senaryolarını yazdığı ve yönettiği “Inglourious Basterds-Soysuzlar Çetesi” (2009) ve “Django Unchained-Zincirsiz” (2012) filmleriyle ikişer OSCAR ve Altın Küre ödülü kazanan Christoph Waltz’a 2017’de gösterime sunulacak olan ve çekimleri beş ay boyunca Avustralya’da gerçekleştirilecek olan beşinci “Karayip Korsanları” filmi “Dead Men Tell No Tales-Ölü Adamlar Hikayelerini Anlatamaz” daki baş rollerden biri teklif edildi…
Bu arada “Yüzüklerin Efendisi” üçlemesinin, ilk üç “Karayip Korsanları”nın ve “The Hobbit: The Desolation of Smaug” ile “The Hobbit: The Battle of the Five Armies” filmlerinin oyuncusu Orlando Bloom’la da “Karayip Korsanları 5”e dönmesi için görüşülüyor…
“Karayip Korsanları 5” için görüşülen bir diğer oyuncu,“No Country for Old Men-İhtiyarlara Yer Yok”la Altın Küre ve OSCAR kazanan Javier Bardem…
“Karayip Korsanları 5” için görüşülen bir diğer oyuncu,“Shine”la Altın Küre, OSCAR, İngiliz Film Akademisi ödülü , “The Life and Death of Peter Sellers”la Altın Küre, Emmy , “The King's Speech-Zoraki Kral” ve “Elizabeth”le İngiliz Film Akademisi ödülü kazanan Geoffrey Rush…
“Karayip Korsanları 5” için görüşülen bir diğer oyuncu, “Pirates of the Caribbean:On Stranger Tides-Karayip Korsanları: Gizemli Denizlerde” ve “Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu”nda da rol alan rock yıldızı Keith Richards…
“Karayip Korsanları 5”te oynayacağı kesinleşen tek oyuncu Johnny Depp oldu…Depp, “Alice in Wonderland-Alis Harikalar Diyarında”dan 50 , “Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl-Siyah İnci’nin Laneti”nden (2003) 10, “Pirates of the Caribbean:Dead Man’s Chest-Karayip Korsanları: Ölü Adamın Sandığı”ndan (2006) 20 ve “Pirates of the Caribbean:On Stranger Tides-Karayip Korsanları: Gizemli Denizlerde”den (2011) 55 milyon 500 bin dolar ücret almıştı…
Orlando Bloom’un film film ücretleri:
*Kingdom of Heaven / 2005 / 2 milyon dolar
*Kingdom of Heaven / 2005 / 2 milyon dolar
*Elizabethtown / 2005 / 3 milyon dolar
*Karayip Korsanları: Ölü Adamın Sandığı / 2006 / 11 milyon 900 bin dolar
*Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu / 2007 / 11 milyon 900 bin dolar
Johnny Depp’in son birkaç filmi zarar etmişti
*Transcendence-Evrim / 2014 / Maliyet: 100 milyon dolar / Dünya hasılatı: 103 milyon dolar
*Transcendence-Evrim / 2014 / Maliyet: 100 milyon dolar / Dünya hasılatı: 103 milyon dolar
*The Lone Ranger-Maskeli Süvari / 2013 / Maliyet: 215 milyon dolar / Dünya hasılatı: 260 milyon dolar
*Dark Shadows-Karanlık Gölgeler / 2012 / Maliyet: 150 milyon dolar / Dünya hasılatı: 245 milyon dolar
*The Rum Diary-Tutku Günlükleri / Maliyet: 45 milyon dolar / Dünya hasılatı: 23 milyon dolar
Kıvanç Tatlıtuğ ile Haluk Bilginer’in kaçırdığı fırsat?
*“The Water Diviner-Son Umut”un Avustralya & Türkiye toplam hasılatı 10 milyon doları geride bıraktı
1) Kuzey Kore liderini çok kızdıran, yapım bütçesi 44 milyon doları bulan, ABD sinema hasılatı 5 milyon dolarda kalan “The Interview” filmini üreten ve dağıtan çok uluslu SONY Şirketi’nin serverlerına sızarak her şeyi çalan siber ordunun kaç kişiden oluştuğu hakkında rakamlar veriliyor…Bu rakamlar hangileri?
Not: “The Interview” (2014) filminden James Franco 6 buçuk milyon dolar, Seth Rogen 8 milyon 400 bin dolar ücret almıştı…
A-Bin 800 kişi
B-Üç bin kişi
C-Altı bin kişi
D-Oniki bin kişi
2) 12 Kasım 2014 tarihli Posta Gazetesi 6. sayfasında Yolanthe Cabau’nun “Polis Akademisi: Alaturka”dan aldığı ücreti yazdı…Ne kadar?
A-100 bin lira
B-50 bin dolar
C-40 bin Euro
D-70 bin dolar
3) “The X Factor” ve “American Idol: The Search for a Superstar” programlarından Simon Cowell’ın kazancı?
A-175 milyon dolar
B-300 milyon dolar
C-80 milyon dolar
D-255 milyon dolar
E-500 milyon dolar
4) Russell Crowe iki yeni filme imza atacak: “Fathers and Daughters-Babalar ve Kızları” (2015) ve “The Nice Guys” (2016)…
*Russell Crowe’un yönettiği, oynadığı, Türkiye & Avustralya toplam hasılatı 10 milyon doları geride bırakan ”The Water Diviner-Son Umut”, Avustralya Sinema ve TV Sanatları Akademisi Ödülleri’nde yılın en iyi filmi dahil dört dalda adaylık elde etmeyi başardı…Bu adaylıklar: yılın en iyi filmi, erkek oyuncusu (Russell Crowe), kadın oyuncusu (Jacqueline McKenzie) ve yardımcı erkek oyuncusu (Yılmaz Erdoğan)…
*Russell Crowe’un ”Noah-Nuh: Büyük Tufan” ve “The Water Diviner-Son Umut”dan sonraki filmi “Fathers and Daughters-Babalar ve Kızları” (2015) adını taşıyor…
“Babalar ve Kızları”nda Russell Crowe ve Amanda Seyfried (1985 doğumlu; “Mamma Mia!”, “Jennifer’s Body” filmlerinin de oyuncusu) üç OSCAR kazanan “Les Misérables - Sefiller”den (2012) sonra ikinci kez bir araya getirildi.
“Babalar ve Kızları”nda “Klute” (1971) ve “Coming Home-Eve Dönüş”le (1978) iki OSCAR kazanan Jane Fonda da oyuncu kadrosunda yer aldı…
“Babalar ve Kızları”nı, “Ecco fatto-That's It” (1998), “ Come te nessuno mai - But Forever in My Mind” (1999) ,”L'ultimo bacio-Son Öpücük” (2001), “Ricordati di me-Beni Unutma” (2003), “The Pursuit of Happyness-Umudunu kaybetme” (2006), “Seven Pounds-Yedi Yaşam” (2008), “Baciami ancora-Kiss Me Again” (2010) ve “Playing for Keeps-Aşk Oyunu”yla (2012) tanınan İtalyan yönetmen Gabriele Muccino yönetiyor.
*Russell Crowe, “The Insider-Köstebek” (1999) ve “A Beautiful Mind-Akıl Oyunları”yla da (2001) aday gösterildiği OSCAR ödülünü “Gladiator”le (2000) kazanmıştı.
*“A Beautiful Mind-Akıl Oyunları”yla (2001) Altın Küre ödülüne layık bulunan Russell Crowe, “The Insider-Köstebek” (1999), “Gladiator” (2000) , “Master and Commander: The Far Side of the World-Dünyanın Uzak Ucu”(2003) ve “Cinderella Man” (2005) adlı filmlerdeki rolleriyle de Altın Küre adaylığı elde etti.
*Russell Crowe’un “Thelma ve Louise”, “Gladiator” ve “Black Hawk Down-Kara Şahin Düştü”yle yönetmen dalında OSCAR adaylığı elde eden yönetmen Ridley Scott’la şimdilik beş filme (“Gladiator”, “A Good Year-İyi Bir Yıl”, “American Gangster”, “Body of Lies-Yalanlar Üstüne” ve “Robin Hood”) ulaşan işbirliği de sinema tarihine geçti.
*Russell Crowe, “Gladiator”den 5, “Proof of Life-Yaşam Kanıtı”ndan 7 buçuk, “A Beautiful Mind-Akıl Oyunları” ile “Cinderella Man”den 15’er, “Master and Commander” ve “Robin Hood”dan 20’şer milyon dolar ücret almıştı.
*Kıvanç Tatlıtuğ ve Haluk Bilginer çalışma takvimleri dolu olduğundan “The Water Diviner-Son Umut”ta rol alamadı ve kendilerini tüm dünyaya tanıtma fırsatını kaçırdı!
*Bir bölümü Türkiye’de çekilen mütevazi bütçeli (12 milyon dolar) Avustralya filmi “The Water Diviner-Son Umut” bugüne kadar hiçbir Türk filminin ulaşamadığı kadar çok (30’dan fazla) ülkenin sinemalarında gösterime girecek…Bu ülkeler arasında ABD, Kanada, Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya,İngiltere, İtalya, Fransa, Almanya, İspanya, Avustralya, Yeni Zelanda,Tayland, Malezya, Azerbaycan,Slovenya, Portekiz, Romanya, Belçika, İsviçre, Hollanda, Avusturya, Danimarka, Norveç, İsveç, Estonya, Latviya,Litvanya ve Finlandiya’da bulunuyor…
Soru şu: Russell Crowe ile Ryan Gosling baş rollerini paylaşacakları “The Nice Guys” tan (2016) ne kadar ücret alacak?
A-10’ar milyon dolar
B-8’er milyon dolar
C-7’şer milyon dolar
D-5’er milyon dolar
E-12’şer milyon dolar
5) Yapımcılar Şükrü Avşar ile Gani Müjde “Kahpe Bizans 2”yi çevirmeyi planlıyor…
Mehmet Soyarslan ile Ferdi Eğilmez’in (Ertem Eğilmez’in oğlu) yapımcısı olduğu, Gani Müjde’nin yönettiği, Gani Müjde, Kemal Kenan Ergen ile Fatih Solmaz’ın senaryosunu yazdığı “Kahpe Bizans”ı Mehmet Soyarslan şöyle anlatmıştı:
“Kahpe Bizans daha film çekimleri için “motor” denmeden medyanın haber odağı olma ve film gösterildiği sırada da adından en çok bahsedilen ya da her türlü TV programında en çok yer alan film gibi rekorları beraberinde getirmişti…Adından bu kadar çok bahsedilen film olunca; hakkında en çok yazılan film de oluverdi bir anda.
İşin tuhafı önceleri filmin iyi ve kötü taraflarından bahsedilirken daha sonra filmi beğenmedim diye yazmak neredeyse moda haline geldi. Ne güzel düşünüp bulmuşlar Gani Müjde ile Ferdi Eğilmez ben Amerika’da iken filmin ilanlarına tüm kötü tenkitleri yazıp, yanına da buna rağmen gören seyirci adedini yazma fikrini. Bazı yazarlar buna da kızdılar. Hayret biz filmimize kötü diyenleri saygı ile dinledik. Onların fikirleri ile de gurur duyduğumuzu açıkça ilan ettik, onlardan bazıları ise bu fikirlerini ilanımızda kullandık diye bize kızdılar. Hatta bazıları şakayla karışık bize yeni bir ilgi ve kazanç olanağı sağladıkları için telif hakkı ödeseniz iyi olur demeye bile getirdiler. Oysa “film muhteşem olmuş çok beğendik” diye yazsalar biz de alıntı yapıp ilan etsek ve bu da hasılatın artmasını sağlasa kendilerini kullanılmış hissetmeyeceklerdi…
Oysa bu filmin temelinde çok önemli bir mesaj vardı, herkes onu kaçırdı... “kendi kusurlarına gülebilmek, kendi takıntılarınla alay edebilmek....! Aslında çok önemli bir psikolojik soruna parmak basıyorum burada, çünkü insanlar kendi eksikliklerini saklamaya çalışıp, kusurlarını gizlerken takıntılar yaratıyor ve bu takıntılar onlara hayatları boyunca ızdırap çektiren kompleksler, korkular ve fobiler haline geliyor. Ondan sonra ya doktor muayenehaneleri ya da mağlubiyeti kabulleniş. İki halde de çatık kaşlar ve asık suratlar.
Benim iki çocukluk arkadaşım oldu, ikisi de çok küçük yaşlarda tüm saçlarını kaybetmişlerdi. Biri bunu gizlemeye çalışırken kendini de saklayarak toplumdan uzaklaştı, bu durumu sorun edip hayatı kendine zehir etti. Öbürü kendi kendi ile alay etti “siz benim gibi kel gördünüz mü” diye öylesine güldü ve güldürdü ki kendine, onunla alay etmek kimsenin aklına gelmedi, o da hiç eksiklik duymadan sosyal hayatını sürdürdü.
Biz de biraz kendi eksikliklerimizi görelim bize benzeyenlerin davranışlarını izleyip “biz de böyle değil miyiz?” diyebilelim istedik..
Ayrıca filmde geçmişten geleceğe birçok gönderme vardı. Örneğin kibritin icat edilmediği çağda İlletyus’un kibritle esir yakmağa kalkması, o devirden 900 yıl sonra doğacak Nazım Hikmet, Mustafa Kemal gibi kişilerden önemli cümleler, Mevlid’in bestelenmesinden belki 300-400 sene önce “Sordum Sarı Çiçeğe...” esprisi ve hatta Katolik-Ortodoks çekişmesinin en sıcak olduğu dönemde Ortodoks bir imparatorluğun prensi 20. yüzyılda bestelenecek bir Protestan müziği “Hallelujah / Haleluya” parçası ile dini ayine iştirak etmesi gibi..
Ayrıca bunlara filmde yer verirken acaba bu konuda ciddi tenkidler alır mıyız diye de uzun uzun düşündük, ama bu konular pek dikkat çekmedi, çekmedi de ok atmanın biçimi yanlış olmuş diye eleştirenler oldu. Bu arada ya ilk gün bulunursa rezil oluruz diye korka korka filmde bıraktığımız gizli motorlu araç sahnesini iki milyonu aşkın insan seyretti bulan olmadı.
Tabii ki filmin hoş vakit geçirtmekten başka anlattıkları da vardı ve açıkça ortada idi. Biraz kendimize gülerken, savaşın anlamsızlığı, düşman olarak gördüğümüz insanlarla ne kadar yakın akraba olduğumuz, aşkın ve sevginin evrensel boyuttaki önemi anlatılırken, cehaletle, gericilikle ve bağnazlıkla alay ediliyordu. Bu mesajları hem görsel olarak verdik hem de filmin müzikleriyle vermeğe çalıştık.
Cem Davran ve Hande Ataizi “Doğu Batı sentezinden kimseye zarar gelmez” diye seslendiler. Cem Karaca “Aşk ne millet dinler ne din, inanmassan sen sevmedin” diye seslenirken “Dost Hakkı” parçasında savaşın acımasızlığı ve insani değerlerin nasıl yok olduğunu anlattı. “Meydan bu meydan” parçasında da babasını hürriyetine kavuşturmak için haykıran bir gencin sesini duyduk. Ayşegül Aldinç, “Yıllar vardı” adlı şarkısında yüzyıllar boyu savaş meydanlarında yitip giden sevgililere seslenen genç kızları dile getirdi. Ya Mehmet Ali Erbil’in seslendirdiği “İmparator”... Kendinden başkasını sevmeyen, kendi ihtirasları için halkının yok olmasına aldırmayan, çıkarcı, gaddar kan dökücü diktatör zihniyetini, acımasız illet tiran zihniyetini aksettirirken, tüm demokratik toplumlara, “kimi seçeceğinizi iyi bilin” der gibiydi. Çünkü toplumlar tehlikeleri fark etmezlerse bu zihniyet “bin kere de ölse yine gelecektir”.
Bu parçayı çok eski ve anonim bir Rumca melodiye yeni sözler yazarak hazırladık. Bunu da belirttik.Sayın Fedon beğenmemişti. Biz Fedon’u ve şarkılarını yine de çok severiz. Zevkine de saygı duyarız ama biz mesaja en uygun eski bir melodi aradık. Yoksa parçanın orijinal sözlerinin Türkçesi, ne mesajı, ne de İmparator İlletyüsü bize aktaramazdı.
Bana öyle geliyor ki insanlar film yatırımlarından zarar edilmesine öylesine alışmışlar ki, maliyetini kurtarmış, milli servet kaybına sebep olmamış, kısaca ekonomik bakımdan başarılı olmuş bir filmi kabul edemiyorlar. Hani tüm filmler zarar etmeli, kâr ederse de para yardımlarına falan harcanmalı gibi bir zihniyet. Yani sinemanın bir endüstri olması gerekmiyormuş, kazanıp, kazancıyla yeni filmler ya da modern salonlar üretilmesi gerekmiyormuş gibi. Hiç unutmuyorum telefonla programına katıldığım Sayın Hulki Cevizoğlu bana “Siz bu filmin gelirini depremzedelere mi bağışlayacaksınız ?” diye bir soru yöneltmişti.. Bereket versin başka bir sinemasever dinleyici ile telefon bağlantısı kuruldu da “ Bırakın bu filmin kazancı yeni yapıtlara yatırılsın, sinemamız gelişsin” diyen bu kişi benim anlatamadığım her şeyi en açık bir şekilde ortaya koymuş oldu. Sinemanın da bir endüstri olduğu ve filmlerin ancak kendi getirileri ile yaşıyabilirlerse çoğalacağını artık seyirciler bile anlamış durumda.
Herşeye rağmen Ağustos - Ocak ayları arasında geçen seneye göre yüzde 10 azalan sinema seyircisi Kahpe Bizans’ın vizyona girişi ile yüzde 16 arttı. Demek ki bu film sinema sektörüne hareket ve canlılık getirdi. Bu da hem beni hem de bu filme gönlünü ve emeğini koymuş herkesi çok mutlu etti. Filmin bu unutulmaz başarısını gerçekleştiren az gülen veya çok gülen, beğenen veya hiç beğenmeyen ancak seyretme lütfunda bulunan tüm ülkemin sinema seyircisine bütün kalbimle teşekkür ederim. Ayrıca bize sinemalardan gelen raporlara göre filmin birden fazla seyredilme oranı yüzdesi 25’i bulmuştu…”
Soru şu: “Kahpe Bizans”ın seyirci sayısı?
A-2 milyon 990 bin
B-1 milyon 565 bin
C-2 milyon 472 bin
D-3 milyon 805 bin
Cevap Anahtarı:
1- A & B & C
2-D
3-A
4-C
5-C
1- A & B & C
2-D
3-A
4-C
5-C
Feminizm çatısındaki köksüz kadınlar
Deniz Akçay, 10 yıldan fazla süredir senaryo yazarlığı yapan, Yarım Elma, Şöhret, Küçük Kadınlar gibi uzun soluklu dizilerin senaryolarında imzası olan genç bir yazar. Köksüz filmi ile ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturan Deniz Akçay, 32. İstanbul Film Festivali’nde bu yıl ilk kez verilen Seyfi Teoman En İyi İlk Film ödülünü de alarak bir başarıya imza attı.
Köksüz, babasız bir ailenin dramına odaklanıyor. Kocasını kaybettiğini bir türlü kabullenemeyen, temizlik hastası ve karakter olarak birine bağlı yaşamaya alışmış olan anne Nurcan, bütün ailenin yükü omuzlarına çöken ve ailesi için çalışıp didinen Feride, ergen bir erkek çocuk olarak kendi kaçışlarına sığınmaya çalışan İlker ve her şeyi sessizce izleyerek büyüyen Özge…
Deniz Akçay, bir dergiye verdiği röportajda, Köksüz filmi için kendi hayatından esinlendiğini söylüyor. Öyle ki, annesi filmi izlediğinde bile “bizim anne-kız ilişkimizi yansıtmışsın” demiş. Sanıyorum, senaryo bu kadar gerçekçi olmasaydı belki de Köksüz bu kadar kusursuz bir film olmayacaktı.
Filmdeki karakterlerden Nurcan’a odaklanırsak, öncelikle Lale Başar’ın muhteşem bir performans sergilediğini söylemek gerekir. Lale Başar’ı izlerken kendi annenizden kesitler bulmamanız olanaksız. Senaryonun gerçekçiliği ve Lale Başar’ın oyunculuk performansı birleşerek ortaya günümüzden bir anne profili çizmiş. Nurcan, kocasının kaybını kabullenemeyen, pek evden çıkmayan ve sürekli temizlik yaparak kendini oyalayan bir anne. Nurcan’ın durumuna ise en çok şahit olan ve onu mutlu etmeye çalışan küçük kızı Özge. Filmde hafızama kazınan çok anlamlı bir sahne var. Özge’nin annesine hediye olarak çerçeve alıp içine annesinin fotoğrafını yerleştirmesi ve Nurcan’ın bu duruma olan klasik bir anne yaklaşımı. Çerçevedeki fotoğrafını beğenmeyip, “Boş yere para harcamışsın kızım” demesi, sanırım bütün Türk annelerine özgü bir davranıştır. Bunun ardından Özge’nin tekrar fotoğrafı değiştirip, annesine yeni bir hediye hazırlaması ise, küçük yaştaki bir kız çocuğunun hayattaki tek amacının annesini sevindirip, kendisiyle gurur duymasını sağlamaktır. Bu duyguyu Deniz Akçay, çektiği gerçekçi sahnelerle seyirciye aşılamayı başarmış.
Nurcan’ın diğer kızı Feride’ye olan şizofreni derecesinde bağlılığı ile öfke ve sevgisi arasında gitgeller yaşayan bir yapısı var. Filmin daha ilk sahnelerinden bunu anlıyoruz. Ofisteki beğendiği çocuğun sinemaya gitmeyi teklif etmesiyle sevinen Feride, annesini arayıp eve geç geleceğini ama 12’yi geçirmeyeceğini söyler. Evdeki boruların patlaması üzerine annesi hemen Özge’ye “ablanı ara, hiçbir yere gitmesin, eve tesisatçı getirsin” demesiyle Feride’nin yine hayalleri yıkılır ve o akşam eve bir tesisatçı ile döner. Bir iki gün sonra boruların yine bozulmasıyla ofisten bir arkadaşından yardım isteyen Feride, Gülağa ile eve gelir. Feride’ye aşık olan bu adam evin tesisatıyla ilgilenir. Burada akıllara gelen soru ve feminist bakış açısıyla yorumlayabileceğim durum, evin ve ailenin herhangi bir ihtiyacını veya başına gelen bir sıkıntıyı yine bir erkekle çözmeye çalışması durumudur. Feride’nin filmin sonlarına doğru da yine bu her şeyi halleden ve annesinin gözüne giren adamla evlenmek istemesi de yine feminist kuram ile değişik şekillerde yorumlanabilir. Bu duruma ve genel olarak filmin babasız bir ailenin çöküşüne odaklanan yapısı üzerine Deniz Akçay’a sorulan, “yani bir erkek olmadan aile yıkılır mi, kadınlar bununla baş edmez mi?” sorusunu akıllara getiriyor. Bu sorulara “Hikâyede anne kız çatışmasını anlatmak için bir astar olarak, kendi bildiğim evren olan ‘babanın yokluğu’ evrenini kullandım.” şeklinde cevap veriyor Deniz Akçay. Deniz Akçay’ın samimiyetine inanarak bir anektod da ben söyleyeyim. Filmin sonlarına doğru başlarına erkek gelen aile, yani Feride’nin kocası olacak olan Gülağa ile yine huzur bulmuyor. Hatta daha da parçalanıyor. Bu durum da filme yönelik getirilen “yani başınızda bir erkek olsaydı bunlar olmaz mıydı?” eleştirisini de çürütmüş oluyor.
Filmin bir diğer akıllarda kalan sahnesi ise, Feride’nin, annesi ve Özge ile annesinin doğum günü için yemeğe çıkacağı akşam eve gelip annesini hazırlanmamış ve isteksiz olarak görmesi. Buradaki durumu psikolojik açıdan da değerlendirirsek, Nurcan’ın dışarı çıkmadaki isteksizliği ve kendisine “gel” diye yalvarılmasından hoşnut olma durumu olarak yorumlayabiliriz. Bu sahnede annesinin “tek başımıza mı dışarı çıkacağız?” demesi yine feminist bakış açısıyla yorumladığımızda, erkeksiz kalan kadının dışarı tek çıkamamasına dair negatif bir görüş oluşturuyor zihnimde. Yine bu durumu Nurcan’ın bağımlılık hastalığına da yorabiliriz. Gece, Nurcan’ın suçluluk psikolojisi ve kızına olan bağımlılığıyla “çay var, içelim” diye Feride’yi uykudan uyandırması yine Nurcan’ın bencilce kızına olan bağımlı karakterini yansıtıyor.
Annesinin Feride’ye olan şizofreni derecesinde bağlılığı filmin sonlarına doğru kendini daha da gösteriyor. Öyle ki, 32 yaşına gelen Feride’nin evlenmek istemesi üzerine bile “daha yaşın kaç, bizi bırakıp gitmeye ne hevesliymişsin” diye tepki veren Nurcan, kızının evlenmemesi için elinden geleni yapacaktır. Hatta intihar etmeyi bile…
Köksüz’ün bir diğer karakteri ergenlik çağındaki İlker. Filmin ilk sahnesinden itibaren annesiyle olan çekişmelerini izliyoruz. Babasından kalan arabayla gezmeye çıkan ve annesini adeta delirten İlker, annesiyle olan kavga sonucu evi terk edip arkadaşında kalmaya başlıyor. Ara ara eve uğrayan fakat her aile kavgasında yine evi terk eden İlker için bu durum, bir nevi özgürlük sembolü. Arkadaşının evinde kalmasıyla okulu asan ve kötü alışkanlıklara başlayan İlker, arkadaşının annesiyle de beraber olmaya başlıyor. İlker’in bu ilişkisini anne ve aileden uzaklığa belki de sevgi ve şevkat isteğine bağlayabiliriz. Ancak burada tartışılması gereken konu, İlker’in yaptığı hatalar babasız olmasından mı kaynaklanıyor yoksa ergenlik çağında bir çocuğun ailesiyle özellikle de annesiyle olan geçimsizliğinden mi kaynaklanıyor? İlker’in arkadaşının annesiyle ilişkiye girme konusunda bir eleştirim de o kadının durumuyla ilgili. Kocası sık sık şehir dışında olan kadın, sevgi ve ilgiyi genç bir çocukta arıyor. Yine feminist açıdan bakarsak, bu da erkeksiz kalan kadının sapkınlığı ile ilgili bir durum olarak tartışmaya açık bir konu.
Hatasını fark edip eve dönen İlker bu sefer de ablasının evleneceğini öğrenmesiyle yine evi terk eder. Bu duruma psikolojik açıdan bakarsak eğer, İlker’in ablasını kıskanması ve onun evden gitmesini kabullenemeyişi sonucunda yine evi terk edişini bir özgürlük yolu olarak gördüğünü söyleyebiliriz. İlker’in psikolojik durumunu anlatan bir diğer sahne ise, yolda babasına benzettiği birinin ardından koşması. Bu da yine filme ismine veren köksüz olma, babasız olma durumuyla ilgili. Kimsenin kendisini anlamadığını düşünen İlker’in bir sahnede anneannesiyle konuşması ve ona ağlaması ise, İlker’in şevkat arayışına bir omuz niteliği taşıyor.
Bütün bu gelgitler, aile dramı ve annesinin şizofreni dünyasında büyüyen Özge, bence bu aileden en çok yara alan karakter. Özge’nin filmde çarpıcı iki sahnesi var. Biri annesine hediye aldığı sahne bir diğeri de okuldaki gösteride folklör oynadığı sahne. Feride’nin işleri nedeniyle gidemediği, annesinin de korkudan ve bencillikten dışarı çıkıp kızının gösterisine gitmemesiyle Özge hayal kırıklığına uğruyor. Ama gösteri çıkışına abisinin gelmesiyle bir sevinç yaşıyor. Burada sevgi arayışının kardeşte bulunması örneği var.
Annesinin psikolojik durumlarına katlanıp, İlker’e ve Özge’ye bakmaya çalışan Feride karakteri ise filmde en önemli karakter. Ahu Türkpençe muhteşem bir performans sergilemiş. Film Feride’nin etrafında şekilleniyor olup, asıl karakter Feride’nin dramı, filmin sonlarında daha iyi yansıtılmış. Bir yandan evlenip kurtulmak isteyen, bir yandan da annesini ve kardeşlerini nasıl bırakacağını düşünen Feride, bir de annesinin fıtık hastası olmasına rağmen sürekli temizlik yapma sebebiyle hastaneye kaldırılmasıyla daha da darmadağan olmuştur. Annesinin hastaneye kaldırıldığı gün Ferideyi’de istemeye geleceklerdir. Nurcan ise 3 ay hiç kalkmadan sırtüstü yatmalıdır, fıtık dolayısıyla. İki arada bir derede kalan Feride, bu işin de üstesinden gelmeye çalışır. Bu durumu bile “sen doğduğundan beri talihsizsin kızım, gördün mü bak nişanın bile kaldı” şeklinde yorumlayan Nurcan’ın burada da psikolojik rahatsızlığını anlıyoruz. Kızına hem sevgi hem nefret duyma arasında gelgit yaşayan Nurcan, Feride’nin nişanını da yine mahvetmeye kararlıdır. “Sen de koca diye ölüyormuşsun kızım” diyerek yine Feride’yi kıran Nurcan, düğüne de damgasını vuracaktır.
Nurcan’ın dışarıda bisiklet çarpmasıyla yine hastanelik olma sonucu onu ziyarete giden Feride’nin nişanlısına “olan sana olacak oğlum, Feride çok çalışıyor evde bulamazsın, annen de üzülecek bu işe, sizinkiler çalışan kadına da alışık değildir” sözleri ise, Nurcan’ın Gülağa’nın Feride’den vazgeçmesini istediğini açıkça ortaya koyar. Bu duruma yine feminist bakış açısıyla bakarsak, Nurcan geleneksel bir kadın olmasına karşın Feride’nin çalışmasını başkasının gözünden “sizinkiler alışık değildir” diye yorumlayabiliyor. Çünkü Feride’nin çalışması lazım aileye para getirmek için. Bu durum yine Nurcan’ın bencil ve kendi içinde tutumsuz tavrını sergiliyor.
Filmin bir diğer can alıcı sahnesi ise Feride’nin kardeşi İlker’in uyuşturucu kullandığını öğrenmesi. Bu sahnede de Ahu Türkpençe’nin bir abla olarak muhteşem performansını izliyoruz. Filmin son sahnesi ise Feride’nin düğün sahnesi. Nurcan bu mutlu tabloya dayanamayıp ilaç alıp intihar edecektir. Burada hem kızını kendisini bıraktığı için cezalandırma duygusu var hem de Nurcan’ın yalnız kalacak olma psikolojisine dayanamama durumu. Psikolojik açıdan değerlendirirsek, Nurcan’ın bu davranışını acı çeken birinin intikam alma arzusu şeklinde yorumlayabiliriz. Film, ilaç içerek düğün alanına geri dönen Nurcan’ın, sahnede Feride’nin oynayışına bakıp hüzünlenmesi ile son bulur.
Köksüz, Türkiye’nin aile yapısı karşısında birey olmaya çalışan kadınlar üzerine yapılmış bir film olmakla beraber, bir anne-kız ilişkisini de tüm gerçekçiliği ile gözler önüne seren bir film. Bu açıdan filmi iki aşamada değerlendirmek gerekir. Anne-kız ilişkisini tüm olağan gerçekliğiyle yansıttığı için Deniz Akçay’ı , bu ilişkiyi bizim içimize işlemeyi başardığı için de Ahu Türkpençe ve Lale Başar’ı tebrik etmek gerekir.
Köksüz filmine bir diğer açıdan bakarsak, babasız olan bir ailenin yani tabir-i caizse köksüz olan bir ailenin ayakta kalma çabasını Türk aile geleneğine göre yorumlayan Deniz Akçay, feminist bakış açısına göre Köksüz ile tartışmaya açık kapılar bırakmış. Bunu hem annenin karakter ve konuşmalarından hem de çocuklarının bir türlü düzelmeyen hayat ilişkilerinden anlayabiliriz. Ama bunun sebebinin babasız olmaları veyahut başlarında bir erkek olmaması olarak yorumlamıyorum ben. Bu film bana göre bir anne-kız ilişkisini yansıtan ve bunu seyirciye çok güzel aktarmış olan bir filmdir. Ailenin dağılmış olmasının nedeni annenin psikolojik sorunları, İlker’in ergenlik çağında olması, Feride’nin olağanüstü fedakarlığının aileyi düzeltmeye yetmemesi şeklinde yorumlanabilir. Ancak neden, babanın kaybı veya başlarında bir erkek olmaması olsaydı, filmin sonunda Nurcan intihar etmez aksine başlarına bir erkek geldiği için sevinir ve kızını evliliğinde desteklerdi. Ama burada asıl sorun Nurcan’ın kızına olan şizofreni derecesinde bağlılığı ve kızına karşı duyduğu nefret ve sevgi duyguları arasındaki gelgitleridir.
Bir kadının ilk filmini yazıp yönetmesi ve üstüne bir de ödül alması nasıl gurur verici bir şeyse, o ölçüde Deniz Akçay’ı tebrik ediyorum.
Baba olgusunu filmlerden öğrenen herkese, Köksüz…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)